Gerçekleşen bir olay, farklı bir şekilde ortaya çıksaydı ne olurdu? Atatürk daha geç ölseydi... Ya da Atatürk hiç ortaya çıkmasaydı? Türkiye'de doğmasaydık? Mülkiyet olmasaydı? Milliyetçilik? Para? Sosyal medya?
Sosyal medya olmasaydı muhtemelen bunu okuyor olmazdınız evet... Çok zekiyiz...Muhtemeldir ki yukarıda bahsettiğim şeyler olsaydı, bugün çok farklı olurdu... Farklı bir dünya, farklı insanlar... Peki dertler!? Onların çok farklı olacağını sanmıyorum. İlla ki dertler olacak. Peki dertlerin olması mı, yoksa dertlerin farklı farklı olması mı önemli?
Belki bir taban belirlenir... Ne bileyim... Zengin birinin 124'üncü Konversini henüz alamaması onun için bir dert olabilir. Ama temel ihtiyaçlarını karşılayamamak da bir dert... Bunları denk görebilir miyiz? Sanmıyorum. Velhasıl hissedilen sıkıntı, zorluk vs. belki de aynıdır.Tekrar velhasıl... En farazi öngörüde bile, pek çok şey değişse de dertler değişmiyor. Hep oradalar.
Peki bizim derdimiz ne?
Haydi şimdi de gerçeklerden, yaşananlardan bahsedelim.
5 yıl önce çeyrek aldın 150 lira civarındaydı... Gram altın ise 100 lirayı görmemişti. Bugün? 2020'de çeyrek 513, gram 315 lirayı gördü. Yüzde 230 civarında bir artış... Peki kaç kişini maaşı, geçtiğimiz 5 yılda yüzde 230 arttı? Siyasetçilerin ve bir kaç 'işini bilen iş insanının' dışında!
Alım gücünün erimesi işte buna deniyor.
Farazi şeylerden bahsetmiştim. Suriye'de en başında Esat'ın yanında yer alsaydık, bugünkü dertlerden muzdarip olur muyduk? Muhtemelen hayır. Esat'ın tarafında değiliz. İdlib'de onunla çarpışma noktasına geldik ve hatta Rusya ile... Geçmişte ABD ile karşı karşıya geldik.
Bizim vatanı için canını feda edecek gençlere ihtiyacımız var”...
'Hayırdır!' diyeceğim ama çok hayırlı bir cümle değil bence bu. Esasen hali hazırda vatanı için canını feda eden askerlerimiz var. Haber bültenlerinde, her gün şehit haberi görmeye alıştırıldığımız için yokmuş gibi gelebilir. Ama her gün bu ülkenin gençlerin canını feda ediyor zaten vatanı için...
Belli ki yeterli değil!
İnternette bir anket var... “Türkiye için savaşır mısınız?” sorusu yöneltilmiş... 23 bin 509 kişi cevaplamış ki pek çok anket şirketinin ulaşamadığı bir sayı bu. Yüzde 47,7'si yani 11 bin 549'u Evet demiş, Türkiye için savaşırım.
Yüzde 52'2'si (12 bin 649'u) ise hayır demiş. Neden?![]()
Bu soru 20 yıl önce sorulsa cevaplar nasıl olurdu? Veya bu soruya hayır diyenleri direkt vatan haini (hayin diye bir kelime yok!) ilan etmektense, sebebini öğrenmeye çalışsak?
Belki de 'hayır' diyen yüzde 52, kendini bu ülkeye ait hissetmemeye başlamış olabilir. İşsiz kalmıştır. Üniversite okumasına rağmen asgari ücretten kurtulamamıştır. Öğretmen olmuştur atanamamıştır. Ekonomik zorluklar nedeniyle evliliği son bulmuştur. Kirasını, faturalarını ödeyemez hale gelmiştir. Devletin vergi yükünün altında ezilmiştir. İşsiz olmasına rağmen genel sağlık sigortası primi ödemesi istenmesine içerlemiştir. İnsanların gaddarlığını, merhametsizliğini, kabalığını gördükçe ülkesinden utanmıştır. Kendisini adalet olduğuna dair hayale inandırırken, öyle olmadığını gösteren soruşturma haberlerine rastlamıştır. Kendilerinden çok çalıştı diye öldürülen insanları görmüştür. Hayatta çıkış yolu bulamadığı için hayatına son vermeyi seçenleri görmüştür. Hayvanların canını yakan insanları, anlayışsızlıkları, sapkınlıkları ve kötü niyetin kol gezdiğini görmüştür. “Daha kötüsü olamaz” dediği her seferinde, daha kötüsünün gerçekleştiğini görmüştür belki de...
Neyse... Eğer bu bahsedilenler sizin için hala farazi geliyorsa diyecek bir şeyim kalmamıştır.
Çünkü bunlar artık farazi değil... Bunlar bu ülkede yaşanıyor. Ve bu yaşananlar pek çok gazete ve TV'de yer alamıyor. Bu haberlere yer verenler baskı altına alınıyor. Sansür uygulanıyor. “Nerede sansür uygulanıyor. Her gün hükümeti eleştiriyorlar” diyenler olabilir.
Bu şuna benziyor... Her hangi bir programda, filmde, dizide protesto yapanlar gösterildiğinde polis şunu soruyor: “Gösteri izininiz var mı?”
Anayasa'nin 34'üncü maddesi: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Kimseden izin almanıza gerek yok! Bu izne tabi bir şey değil!
Yani “Nerede sansür uygulanıyor. Her gün hükümeti eleştiriyorlar” diye düşünenler, yukarıdaki algıya bakarak, özgür düşüncenin, söz hakkının olup olmadığını tekrara sorgulayabilirler. Ya da “Silivri soğuktur” deyiminin nereden çıktığını...
Gerçekler her gün daha da sert şekilde kendini gösteriyor artık ve bu gerçeklerin farkına varmamız gerek. Bir devlet başkanı halkına “Bizim vatanı için canını feda edecek gençlere ihtiyacımız var” cümlesini kuruyorsa bir durup düşünmek gerek. Hangi noktadayız, nereye gidiyoruz.
Her şeyi bir kenara bırakıp bir de şu fotoğrafa bakıp düşünün! Soluk mavi nokta... Carl Sagan'ın bu konudaki videosunu da altta izleyebilirsiniz.
Biz neyin derdini çekiyoruz!